22 Ekim 2013 Salı

' Bilinmeyen Mutluluk '


Mutluluk neydi? Umut muydu, yoksa sahip olamadığımız şeyi mutluluk sanmak mıydı?
Bugün anladım... 

Denize bakıyordu evi ve iki koltuk vardı. Karşılıklı oturduk. O anlattı ve ben dinledim. Gökyüzünün sonsuzluğu kadar yalnızdı... Çaresi olmayan bir yalnızlıktı. Varı yoğu vardı ama canından biri yoktu. Küçük bir kıza derdini anlatacak kadar dolmuştu... Bazen kaybettiklerini yanında gibi hissedip baktığında kimseyi bulamıyordu.
O anlatırken, dudaklarında göz yaşı, ve derin özlem dökülüyordu. Kelimelerin sıralanışı denizin manzarası beni düşündürüyordu... 
Benim hayalini kurduğum mutluluğum, denizi gören bir evim olmasıydı. Kimse olmasa da kahvemi yudumlarken uzakları seyretmekti. Oysa o bütün bunlara  sahipken mutsuzlukla boğuşuyordu yalnızlığı... Gerçekten istediğim bu muydu benim? Mutluluk bu değildi. Mutluluk çok sevdiğim insanların hayatta, yanımda oluşuydu.
Bazende birine yardım etmek, küçük bir çocuğu sevindirmekti.


9 Ekim 2013 Çarşamba

' Sıcacık '



Giderken uzaklara yanımıza en sevdiğimiz şeyleri almışız. 
Birbirimizin yanında oluşu gibi... 
Bizi en çok ısıtacak şeyler, hırkalarımız, eldivenlerimiz, şapkalarımız ve sevgimiz... 
Ve uzaklara sürerken arabamızı sıcacık bir şarkı açmışız...Soğuklar, uzaklar bizi yüreğimizin özgür olduğu yere götürmüş...
 Sadece doğa ve biziz burada. Herkesten her şeyden bir o kadar uzakken birbirimize bir o kadar çok yakınız..
Bütün kalabalık seslerden uzakta... Yeniden doğmuşuz bu sonsuz güzelliğin içinde. 
Küçücük bir ev, sıcacık bir çorba olmuş bize yeten... 



2 Ekim 2013 Çarşamba

' Bir an '


Planlar ne kadar yaparsan yap, ne kadar umutlu olursan ol geleceğe, hiç bir şey her şeyin iyi mükemmel olacağına garanti olmuyormuş... Her anın  geleceğinin değilde o dakikanın garantisiymiş.
Hayat buymuş beklemediğini yaşamakmış. Plansızca, garantisi olmadan anı sana yaşatırmış...
İncinsen de, düşsen de, bazen de yok olsan da kendini yeniden hayata doğurmakmış yaşamak...
Her şey bir an-mış...